Kar Yağışı: Yalnızlık, Hatıra ve Doğanın Estetiği Üzerine Bir Deneme
Kar kesti yoluSen yoktun.Oturdum karşına dizüstüSeyrettim yüzünüGözlerim kapalı.Nazım Hikmet Ran
Doğanın insanı tetiklediği, onunla konuştuğu, kendini hatırlattığı özgün araçları ve nitelikleri vardır. Bunlar insana hem yalnız olmadığını hissettirir hem de kendi yaşamına dair anıları çağırarak onda bir tür duygusallığa neden olur. Kar yağışı da bunlardan biridir. Eğer bizimki gibi sık sık kar yağan bir ülkede yaşıyor iseniz karla ilgili anılarınız daha çok oluyor ve ona kavuşunca sanki eski bir dostu görmüş gibi mutlu oluyorsunuz. Bu durum insanda derin bir rahatlamaya da yol açıyor. Kar yağışının bende hissettirdiği başlıca duygu da bu sanırım; huzur ve arınma…
Kar yağışının daha başka çağrışımları da var elbette; ölüm, sonsuzluk, çaresizlik, şefkat, yalnızlık… Dıranas bir şiirinde şöyle diyor örneğin;
Buğulandıkça yüzü her aynanınBeyaz dokusunda bu saf rüyanınGöğe uzanır -tek, tenha- bir kamışSırf unutmak için, unutmak ey kış!Büyük yalnızlığını dünyanın.
Gerçekten de, kar kimine göre büyük yalnızlıkları, mahrumiyetleri de örter, saklar gibidir. Ama yalnızca yalnızlığı, çaresizlikleri mi örter? İnsana arkadaşlık ederek onun sırtına kendi beyaz şalından örtüp üzüntülerini de gizlemez mi? Bu beyaz şal belki de saflığıyla her şeyin geçici olduğunu anlatan Epikuros’un bir selamını getiriyordur insana.... Doğada her şeyin saf haliyle bulunduğunu, bunu kendi küçük dünyamızda karıştıran ve kirletenlerin biz insanlar olduğunu anlatıyordur. Nitekim beyaz ve iyi niyet, doğrudanlık, saflık arasında bir ilişki de kurulamaz mı?
Kar yağışının uzak ve bilinmeyen bir ufuktan bizlere getirdiği kimi değerlere bugün de ihtiyacımız yok mudur? Belki de bundan dolayı sevinip rahatlıyoruz... Kar yağışı görüşümüzü keskinleştiriyor, aradaki sis bulutunu ve dumanı dağıtarak havayı temizliyor, uzakları yakınlaştırıyor, soluk renkleri canlandırıyor. Açık ve net bir manzara eriyor önümüze ve aslında bize mutlak kesinliği, dönüşümüzün sonsuzda bu mutlak kesinliğin içine olacağını hatırlatarak sakinleştiriyor bizi.
Doğada çözümsüz çelişki yoktur, der kar. Çözümsüz çelişki insandadır.
Kar aynı zamanda hatıradır, demiştik. Bazıları yağmurlu havaların arındırıcı olduğunu ve onları geçmişe götürdüğünü yazar. Benim içinse geçmişin örtüsü daima beyazdır. Bu beyaz örtünün içinde çocukluğun ateş başında söylenen masalları, evde olmanın ayrıcalıklı mutluluğu ve o an yolda olanların, yolda kalanların ya da onlardan haber bekleyenlerin ıstırabına hüzünlü bir bakış vardır.
En sevdiğim şarkılardan birinin sözleri şöyledir örneğin;
Özledim hem de çok özledimEzberledim beklemeyiYollar benim umudumdurYolları kapatmayınYağmayın yollarımaDurun kar taneleri
Kar yağışı nedense yolculukların vazgeçilmez arkadaşıdır. Bugün artık geçmişte kalan tren yolculuklarının, tren istasyonlarının, rayların, dumanların ve bekleyişlerin de içinde kar yağışı vardır. Yalnızca bizim mi? Geçmişte de insanların tanık olduğu önemli toplumsal olayların, çalkantıların, savaşların fonunu kar yağışı oluşturmaktaydı. Boris Pasternak’ın Doktor Jivagosu ve Tosltoy’un Anna Kareninası böyledir örneğin… Sergei Eisenstein’ın ünlü Ekim filmi kar yağışı altında ekmek kuyruğunda yarı aç bekleyen insanların görüntüsüyle açılır ve Shostakovich’in 12. senfonisinin giriş bölümü buna harika biçimde eşlik eder. Andrei Tarkovsky’nin Ayna filminde çocukluk anılarına karlı havalardaki atış talimlerinde tanık oluyoruz.
İkinci Dünya Savaşı dünyanın en sert kışlarına sahne olmuştur. Schindler’in Listesi baştan sona karlı bir filmdir, Auschwitz’e yollanan insanlar karlı ve acımasız bir soğuğun dünyasında ölüme adım atarlar. Cepheye gönderilen askerlerin serencamını, göç yollarına düşenleri, ölüm kamplarına gönderilen milyonları Nazım Hikmet ne kadar içten anlatır;
Camların arkasında gece ve kar
Beyaz karanlıkta parlayan raylar
Umutsuz çaresiz sallanan eller
Kavuşulmamayı anlatıyorlar
Kar ve hatırlamak… Bir çocukluk masalını, geçmişte kalan acı bir hatırayı, bir kalp ağrısını insanlar son yıllarında da hatırlar. Hatırlanan yalnızca çocukluğumuzda bize armağan edilen bir kar küresinin nikbinliği değildir.
Acı olayları da hatırlarız kimi zaman, tıpkı Nâzım gibi;
Lambayı yakma, bırak,sarı bir insan başıdüşmesin pencereden kara.Kar yağıyor karanlıklara.Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.Kar...Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar...Ve şehir kör bir insan gibi kaldıaltında yağan karın.
Dün kar yağdı. Bende yarattığı duygular yoğun ve keskindir. Issız ovaların içinden rayları mavi alevlerle parlatıp ışığını sonsuza uzatan bir kıvılcım kadar keskindir.
Doğanın bu büyük mucizesine ve lütfuna selam olsun.

Yorumlar
Yorum Gönder